Selected
Original Text
Suat Yildirim
Abdullah Yusuf Ali
Abdul Majid Daryabadi
Abul Ala Maududi
Ahmed Ali
Ahmed Raza Khan
A. J. Arberry
Ali Quli Qarai
Hasan al-Fatih Qaribullah and Ahmad Darwish
Mohammad Habib Shakir
Mohammed Marmaduke William Pickthall
Muhammad Sarwar
Muhammad Taqi-ud-Din al-Hilali and Muhammad Muhsin Khan
Safi-ur-Rahman al-Mubarakpuri
Saheeh International
Talal Itani
Transliteration
Wahiduddin Khan
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful.
26:1
طسٓمٓ
26:1
Tâ Sîn Mîm - Suat Yildirim (Turkish)
26:2
تِلْكَ ءَايَـٰتُ ٱلْكِتَـٰبِ ٱلْمُبِينِ
26:2
Şunlar gerçekleri açıklayan kitabın âyetleridir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:3
لَعَلَّكَ بَـٰخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا۟ مُؤْمِنِينَ
26:3
Onlar iman etmiyor diye üzüntüden nerdeyse kendini yiyip tüketeceksin. [35,8; 18,6] - Suat Yildirim (Turkish)
26:4
إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ ءَايَةً فَظَلَّتْ أَعْنَـٰقُهُمْ لَهَا خَـٰضِعِينَ
26:4
Eğer dileseydik onlara gökten öyle bir mûcize indirirdik ki, onun karşısında ister istemez boyun bükerlerdi. - Suat Yildirim (Turkish)
26:5
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ ٱلرَّحْمَـٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهُ مُعْرِضِينَ
26:5
(Fakat Biz bunu istemedik.) O sebeple, ne zaman onlara Rahman'dan yeni bir mesaj gelse, mutlaka ona arkalarını dönüp uzaklaşırlar. [12,103; 36,30; 23,44] - Suat Yildirim (Turkish)
26:6
فَقَدْ كَذَّبُوا۟ فَسَيَأْتِيهِمْ أَنۢبَـٰٓؤُا۟ مَا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
26:6
Nitekim işte bu mesajı da yalan saydılar, ama alay edip durdukları Kur'ân’ın bildirdiği olaylar, yakında başlarına gelince, alay etmenin ne demek olduğunu anlayacaklardır. - Suat Yildirim (Turkish)
26:7
أَوَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَى ٱلْأَرْضِ كَمْ أَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
26:7
Peki bunlar yeryüzüne, orada her güzel çiftten nice nebatlar yetiştirdiğimize hiç bakmıyorlar mı? - Suat Yildirim (Turkish)
26:8
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:8
Elbette bunda alınacak ibret vardır; fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:9
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:9
Ama senin Rabbin azîz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). [10,74] - Suat Yildirim (Turkish)
26:10
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱئْتِ ٱلْقَوْمَ ٱلظَّـٰلِمِينَ
26:10
Bir vakit de Rabbin Mûsâ'ya: “Haydi! o zulme batmış olan topluma, yani Firavun’un halkına gidip, “hakkı inkârdan ve azgınlıktan sakınma zamanı gelmedi mi? de!” diye nida etti. [20,47] - Suat Yildirim (Turkish)
26:11
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ
26:11
Bir vakit de Rabbin Mûsâ'ya: “Haydi! o zulme batmış olan topluma, yani Firavun’un halkına gidip, “hakkı inkârdan ve azgınlıktan sakınma zamanı gelmedi mi? de!” diye nida etti. [20,47] - Suat Yildirim (Turkish)
26:12
قَالَ رَبِّ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
26:12
“Ya Rabbî” dedi, “Korkarım ki beni yalancı sayarlar, benim de göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için Harun'a da risalet ver!” [28,34; 20,29] {KM, Çıkış 4,10-14} - Suat Yildirim (Turkish)
26:13
وَيَضِيقُ صَدْرِى وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِى فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَـٰرُونَ
26:13
“Ya Rabbî” dedi, “Korkarım ki beni yalancı sayarlar, benim de göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için Harun'a da risalet ver!” [28,34; 20,29] {KM, Çıkış 4,10-14} - Suat Yildirim (Turkish)
26:14
وَلَهُمْ عَلَىَّ ذَنۢبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
26:14
“Hem sonra onların benim aleyhimde bir suçlamaları da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden endişe ediyorum.” [28,15] {KM, Çıkış 2,11-15} - Suat Yildirim (Turkish)
26:15
قَالَ كَلَّا ۖ فَٱذْهَبَا بِـَٔايَـٰتِنَآ ۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
26:15
“Hayır!” buyurdu, “Benim âyetlerimle gidin, Biz de sizinle beraberiz, olup bitenleri işitiriz.” [28,35; 20,46] - Suat Yildirim (Turkish)
26:16
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَآ إِنَّا رَسُولُ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:16
Gidin o Firavun'a: “Biz Rabbülâlemin tarafından sana gönderilen elçileriz, O’ndan sana mesaj getirdik: İsrailoğullarını serbest bırakacaksın, bizimle gelecekler!” deyin. [20,46] - Suat Yildirim (Turkish)
26:17
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
26:17
Gidin o Firavun'a: “Biz Rabbülâlemin tarafından sana gönderilen elçileriz, O’ndan sana mesaj getirdik: İsrailoğullarını serbest bırakacaksın, bizimle gelecekler!” deyin. [20,46] - Suat Yildirim (Turkish)
26:18
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
26:18
“A!” dedi, “Sen şu bebekken alıp yanımızda büyüttüğümüz çocuk değil misin? Sonra da bizim sarayımızda senelerce kalmış, ömrünün bir kısmını bizimle geçirmiştin?” - Suat Yildirim (Turkish)
26:19
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ ٱلَّتِى فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ ٱلْكَـٰفِرِينَ
26:19
“Sonunda da bildiğin o işi yapmıştın. Sen doğrusu nankörün tekisin!” {KM, Sayılar 12,1} - Suat Yildirim (Turkish)
26:20
قَالَ فَعَلْتُهَآ إِذًا وَأَنَا۠ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ
26:20
“Ben” dedi, “yanlışlıkla, sonunda ne olacağını bilmeksizin, şaşkın bir vaziyette o işi yapmıştım.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:21
فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِى رَبِّى حُكْمًا وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:21
“Sizden korktuğum için de kaçmıştım. Ama Rabbim bana hüküm ve hikmet verdi ve beni peygamberler arasına dahil etti.” [28,21; 6,89; 45,16] - Suat Yildirim (Turkish)
26:22
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَىَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
26:22
“O başıma kaktığın iyilik ise, İsrailoğullarını köleleştirmenin bir sonucu değil miydi?” - Suat Yildirim (Turkish)
26:23
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:23
Firavun: “Sahi, şu bahsettiğin Rabbülâlemin de ne?” dedi. [28,38; 43,51-52] - Suat Yildirim (Turkish)
26:24
قَالَ رَبُّ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
26:24
“Eğer işin gerçeğini bilmek isterseniz söyleyeyim: O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:25
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُۥٓ أَلَا تَسْتَمِعُونَ
26:25
Firavun alaycı bir şekilde çevresindekilere: “Bu adamın dediklerini işittiniz değil mi? (Aklısıra cevap veriyor).” - Suat Yildirim (Turkish)
26:26
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ
26:26
Mûsâ onu hiç duymamış gibi sözüne devam ederek: “O sizin de, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:27
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ ٱلَّذِىٓ أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
26:27
Firavun: “Dikkat edin! Size gönderilen bu elçi kesinlikle bir deli!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:28
قَالَ رَبُّ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ
26:28
Mûsâ: “O doğunun da, batının da, doğu ile batı arasındaki her şeyin de Rabbidir. Aklınız varsa bunu anlarsınız.” [2,258] - Suat Yildirim (Turkish)
26:29
قَالَ لَئِنِ ٱتَّخَذْتَ إِلَـٰهًا غَيْرِى لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ ٱلْمَسْجُونِينَ
26:29
Firavun, Mûsâ'ya cevaben: “Eğer benden başka tanrı kabul edersen mutlaka seni zindanlık ederim!” dedi. [7,127; 79,24; 28,38] - Suat Yildirim (Turkish)
26:30
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَىْءٍ مُّبِينٍ
26:30
“Ya” dedi, “sana doğruluğumu ispatlayan âşikâr bir delil getirmiş olsam da mı?” - Suat Yildirim (Turkish)
26:31
قَالَ فَأْتِ بِهِۦٓ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّـٰدِقِينَ
26:31
“Haydi, dedi, doğru söylüyorsan, göster o belgeni de görelim!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:32
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
26:32
Bunun üzerine Mûsa asâsını yere attı. Bir de ne görsünler: Değnek her haliyle tam bir ejderha oluvermiş! [27,12; 28,32] - Suat Yildirim (Turkish)
26:33
وَنَزَعَ يَدَهُۥ فَإِذَا هِىَ بَيْضَآءُ لِلنَّـٰظِرِينَ
26:33
Bir de elini koynundan çıkardı ki bakanların gözlerini kamaştıracak kadar parlak mı parlak! [27,12; 28,32] - Suat Yildirim (Turkish)
26:34
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُۥٓ إِنَّ هَـٰذَا لَسَـٰحِرٌ عَلِيمٌ
26:34
Firavun etrafındakilere: “Bu adam, dedi, galiba usta bir sihirbaz!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:35
يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِۦ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
26:35
“Büyü gücü ile sizi yerinizden yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz, görüşünüzü bildirin!” [7,110] - Suat Yildirim (Turkish)
26:36
قَالُوٓا۟ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَٱبْعَثْ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَـٰشِرِينَ
26:36
“Bunu ve kardeşini biraz burada beklet, bütün şehirlere haber gönder, sonra ne kadar usta sihirbaz varsa alıp gelsinler!” dediler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:37
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ
26:37
“Bunu ve kardeşini biraz burada beklet, bütün şehirlere haber gönder, sonra ne kadar usta sihirbaz varsa alıp gelsinler!” dediler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:38
فَجُمِعَ ٱلسَّحَرَةُ لِمِيقَـٰتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
26:38
Böylece belirlenen günde bütün usta sihirbazlar toplandı. - Suat Yildirim (Turkish)
26:39
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
26:39
Halka da: “Haydi ne duruyorsunuz, siz de toplansanıza!” “Umarız büyücüler galip gelirler, biz de onların dinlerine tâbi oluruz!” denildi. - Suat Yildirim (Turkish)
26:40
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ ٱلسَّحَرَةَ إِن كَانُوا۟ هُمُ ٱلْغَـٰلِبِينَ
26:40
Halka da: “Haydi ne duruyorsunuz, siz de toplansanıza!” “Umarız büyücüler galip gelirler, biz de onların dinlerine tâbi oluruz!” denildi. - Suat Yildirim (Turkish)
26:41
فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالُوا۟ لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ ٱلْغَـٰلِبِينَ
26:41
Büyücüler Firavunun huzuruna varınca ona: “Biz galip gelirsek, elbet bize büyük bir ödül verilir herhâlde!” dediler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:42
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ ٱلْمُقَرَّبِينَ
26:42
“Evet, evet! dedi, Üstelik, sizi yakın çevreme alacağım, benim gözdelerimden olacaksınız.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:43
قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلْقُوا۟ مَآ أَنتُم مُّلْقُونَ
26:43
Yarışma başlayınca Mûsa: “Önce siz marifetinizi ortaya koyun, ne atacaksanız atın!” dedi. - Suat Yildirim (Turkish)
26:44
فَأَلْقَوْا۟ حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا۟ بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ ٱلْغَـٰلِبُونَ
26:44
İplerini ve değneklerini yere attılar ve:“Firavun'un izzetine yemin ederiz ki galip gelen biz olacağız” dediler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:45
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
26:45
Derken Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler: O, büyücülerin göz boyayarak uydurup ortaya koydukları şeyleri yutuveriyor! - Suat Yildirim (Turkish)
26:46
فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سَـٰجِدِينَ
26:46
Bunu gören sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. - Suat Yildirim (Turkish)
26:47
قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:47
“Rabbülâlemin'e, Mûsâ ile Harun’un Rabbine biz de iman ettik.” dediler. [17,81; 21, 18; 20,65-66; 7,116-122] - Suat Yildirim (Turkish)
26:48
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَـٰرُونَ
26:48
“Rabbülâlemin'e, Mûsâ ile Harun’un Rabbine biz de iman ettik.” dediler. [17,81; 21, 18; 20,65-66; 7,116-122] - Suat Yildirim (Turkish)
26:49
قَالَ ءَامَنتُمْ لَهُۥ قَبْلَ أَنْ ءَاذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُۥ لَكَبِيرُكُمُ ٱلَّذِى عَلَّمَكُمُ ٱلسِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَـٰفٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
26:49
Firavun: “Demek ben size izin vermeden ona inandınız ha!Anlaşıldı: Size büyüyü öğreten ustanız oymuş! Size yapacağımı da yakında öğreneceksiniz.Farklı yönlerden olmak üzere el ve ayaklarınızı kesecek ve hepinizi asacağım!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:50
قَالُوا۟ لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
26:50
“Hiç önemi yok!” dediler, “Biz zaten Rabbimize döneceğiz!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:51
إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَـٰيَـٰنَآ أَن كُنَّآ أَوَّلَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:51
“İman edenlerin öncüleri olduğumuzdan ötürü umarız ki Rabbimiz günahlarımızı affeder.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:52
۞ وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِىٓ إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
26:52
Mûsâ'ya da: “Mümin kullarımı geceden yola çıkar; zira siz mutlaka takip edileceksiniz!” diye vahyettik. - Suat Yildirim (Turkish)
26:53
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَـٰشِرِينَ
26:53
Firavun ise onları takip etmek gayesiyle, bütün şehirlere asker toplamak üzere görevliler çıkardı. - Suat Yildirim (Turkish)
26:54
إِنَّ هَـٰٓؤُلَآءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ
26:54
“Esasen bunlar çok küçük, sefil bir gruptur.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:55
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَآئِظُونَ
26:55
“Fakat bize karşı kızgın olup diş bilemektedirler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:56
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَـٰذِرُونَ
26:56
“Biz de elbette uyanık, tedbirli bir topluluğuz” diyordu. - Suat Yildirim (Turkish)
26:57
فَأَخْرَجْنَـٰهُم مِّن جَنَّـٰتٍ وَعُيُونٍ
26:57
Ama neticede Biz onları bahçelerinden ve pınarlarından, hazinelerinden, servetlerinden ve kendilerince çok değerli makam ve mevkilerinden çıkardık. - Suat Yildirim (Turkish)
26:58
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
26:58
Ama neticede Biz onları bahçelerinden ve pınarlarından, hazinelerinden, servetlerinden ve kendilerince çok değerli makam ve mevkilerinden çıkardık. - Suat Yildirim (Turkish)
26:59
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَـٰهَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
26:59
Bu olay böylece tamamlandı. Bahsedilen bütün o nimetlere İsrailoğullarını mirasçı yaptık. [7,137; 28,5] - Suat Yildirim (Turkish)
26:60
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
26:60
(Takip kıssasına dönelim) Güneş doğup ortalığı aydınlatırken Firavun'un ordusu onları takibe koyuldu. [44,24] - Suat Yildirim (Turkish)
26:61
فَلَمَّا تَرَٰٓءَا ٱلْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَـٰبُ مُوسَىٰٓ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
26:61
İki topluluk birbirini görecek kadar yaklaşınca Mûsâ'nın arkadaşları: “Eyvah! Bize yetiştiler!” dediler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:62
قَالَ كَلَّآ ۖ إِنَّ مَعِىَ رَبِّى سَيَهْدِينِ
26:62
“Hayır, asla!” dedi, “Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolunu gösterecektir!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:63
فَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱضْرِب بِّعَصَاكَ ٱلْبَحْرَ ۖ فَٱنفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَٱلطَّوْدِ ٱلْعَظِيمِ
26:63
Biz Mûsâ'ya: “Asânı denize vur!” diye vahyettik. Vurur vurmaz deniz yarıldı, öyle ki birer koridor gibi açılan yolun iki yanında sular büyük dağlar gibi yükseldi. [20,77] {KM, Çıkış 14, 22} - Suat Yildirim (Turkish)
26:64
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ ٱلْـَٔاخَرِينَ
26:64
Ötekileri (Firavun'un ordusunu da) oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık. Öbürlerini ise suda boğduk. - Suat Yildirim (Turkish)
26:65
وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُۥٓ أَجْمَعِينَ
26:65
Ötekileri (Firavun'un ordusunu da) oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık. Öbürlerini ise suda boğduk. - Suat Yildirim (Turkish)
26:66
ثُمَّ أَغْرَقْنَا ٱلْـَٔاخَرِينَ
26:66
Ötekileri (Firavun'un ordusunu da) oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık. Öbürlerini ise suda boğduk. - Suat Yildirim (Turkish)
26:67
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:67
Elbette bunda alınacak ibret vardır, fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:68
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:68
Ama Senin Rabbin aziz ve rahimdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). - Suat Yildirim (Turkish)
26:69
وَٱتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَٰهِيمَ
26:69
Onlara İbrahim'in başından geçenleri de anlat. - Suat Yildirim (Turkish)
26:70
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِۦ مَا تَعْبُدُونَ
26:70
Günün birinde o babasına ve halkına hitaben: “Söyler misiniz: siz nelere ibadet ediyorsunuz?” dedi. - Suat Yildirim (Turkish)
26:71
قَالُوا۟ نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَـٰكِفِينَ
26:71
Onlar da: “Kendi putlarımıza ibadet ediyoruz.” dediler ve ilave ettiler: “Onlara tapmaya da devam edeceğiz!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:72
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ
26:72
“Peki” dedi, “Siz kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar mı? - Suat Yildirim (Turkish)
26:73
أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ
26:73
“Peki” dedi, “Siz kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar mı? - Suat Yildirim (Turkish)
26:74
قَالُوا۟ بَلْ وَجَدْنَآ ءَابَآءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ
26:74
“Yook!” dediler, “ama atalarımızı böyle bir uygulama içinde bulduk, biz de onu benimsedik.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:75
قَالَ أَفَرَءَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
26:75
İbrahim dedi ki: “Peki, gerek sizin taptığınız, gerek gelip geçmiş babalarınızın taptığı şeyler hakkında biraz olsun düşünmediniz mi? - Suat Yildirim (Turkish)
26:76
أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُمُ ٱلْأَقْدَمُونَ
26:76
İbrahim dedi ki: “Peki, gerek sizin taptığınız, gerek gelip geçmiş babalarınızın taptığı şeyler hakkında biraz olsun düşünmediniz mi? - Suat Yildirim (Turkish)
26:77
فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّىٓ إِلَّا رَبَّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:77
Bilin ki ibadet ettiğiniz o tanrılar, Rabbülâlemin hariç, hepsi benim düşmanlarımdır. [10,71; 11,54-56; 6,81; 43,26] - Suat Yildirim (Turkish)
26:78
ٱلَّذِى خَلَقَنِى فَهُوَ يَهْدِينِ
26:78
O'dur beni yaratan ve hayat imkânlarını veren, maddeten ve mânen yol gösteren. - Suat Yildirim (Turkish)
26:79
وَٱلَّذِى هُوَ يُطْعِمُنِى وَيَسْقِينِ
26:79
O'dur beni doyuran, O’dur beni içiren. - Suat Yildirim (Turkish)
26:80
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
26:80
Hastalandığımda O'dur bana şifa veren. - Suat Yildirim (Turkish)
26:81
وَٱلَّذِى يُمِيتُنِى ثُمَّ يُحْيِينِ
26:81
O'dur beni öldürecek ve sonra da diriltecek olan. - Suat Yildirim (Turkish)
26:82
وَٱلَّذِىٓ أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِى خَطِيٓـَٔتِى يَوْمَ ٱلدِّينِ
26:82
Büyük hesap günü günahlarımı bağışlayacağını umduğum ulu Rabbim de yine O'dur. [4,48] - Suat Yildirim (Turkish)
26:83
رَبِّ هَبْ لِى حُكْمًا وَأَلْحِقْنِى بِٱلصَّـٰلِحِينَ
26:83
Ya Rabbî! Bana hikmet ver ve beni hayırlı kulların arasına dahil eyle! [26,21; 2,130] - Suat Yildirim (Turkish)
26:84
وَٱجْعَل لِّى لِسَانَ صِدْقٍ فِى ٱلْـَٔاخِرِينَ
26:84
Gelecek nesiller içinde iyi nam bırakmayı, hayırla anılmayı nasib eyle bana. [37,108; 2,129] - Suat Yildirim (Turkish)
26:85
وَٱجْعَلْنِى مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ ٱلنَّعِيمِ
26:85
Naim cennetlerine vâris olanlardan eyle beni ya Rabbî. [23,10] - Suat Yildirim (Turkish)
26:86
وَٱغْفِرْ لِأَبِىٓ إِنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ
26:86
Babamı da affet, (ona tövbe ve iman nasib et). Zira o yolunu şaşıranlar arasında. [19,47; 9,114; 60,4] - Suat Yildirim (Turkish)
26:87
وَلَا تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ
26:87
İnsanların diriltilip bir araya toplandığı mahşer günü rüsvay eyleme beni ya Rabbî. - Suat Yildirim (Turkish)
26:88
يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
26:88
O gün ki ne mal, ne mülk, ne evlat insana fayda eder. [6,94; 23,101; 18,46] - Suat Yildirim (Turkish)
26:89
إِلَّا مَنْ أَتَى ٱللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
26:89
O gün insana fayda sağlayan tek şey, Allah'a teslim ettiği selim bir gönül olur. - Suat Yildirim (Turkish)
26:90
وَأُزْلِفَتِ ٱلْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
26:90
O gün cennet müttakilere yaklaştırılır. [15,45] - Suat Yildirim (Turkish)
26:91
وَبُرِّزَتِ ٱلْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
26:91
O gün cehennem azgınlara gösterilir. [21,98] - Suat Yildirim (Turkish)
26:92
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
26:92
Ve onlara: “Nerede o, Allah'tan başka taptıklarınız?Size yardım edebiliyorlar mı, kendilerini olsun kurtarabiliyorlar mı?” denilir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:93
مِن دُونِ ٱللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
26:93
Ve onlara: “Nerede o, Allah'tan başka taptıklarınız?Size yardım edebiliyorlar mı, kendilerini olsun kurtarabiliyorlar mı?” denilir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:94
فَكُبْكِبُوا۟ فِيهَا هُمْ وَٱلْغَاوُۥنَ
26:94
Arkasından onlar da, o azgınlar da ve topyekûn İblis ordusu da cehenneme fırlatılır. - Suat Yildirim (Turkish)
26:95
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
26:95
Arkasından onlar da, o azgınlar da ve topyekûn İblis ordusu da cehenneme fırlatılır. - Suat Yildirim (Turkish)
26:96
قَالُوا۟ وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
26:96
Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64] - Suat Yildirim (Turkish)
26:97
تَٱللَّهِ إِن كُنَّا لَفِى ضَلَـٰلٍ مُّبِينٍ
26:97
Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64] - Suat Yildirim (Turkish)
26:98
إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:98
Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64] - Suat Yildirim (Turkish)
26:99
وَمَآ أَضَلَّنَآ إِلَّا ٱلْمُجْرِمُونَ
26:99
Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64] - Suat Yildirim (Turkish)
26:100
فَمَا لَنَا مِن شَـٰفِعِينَ
26:100
Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64] - Suat Yildirim (Turkish)
26:101
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ
26:101
Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64] - Suat Yildirim (Turkish)
26:102
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:102
Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64] - Suat Yildirim (Turkish)
26:103
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:103
Elbette bunda alınacak ibret vardır; fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:104
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:104
Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). - Suat Yildirim (Turkish)
26:105
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:105
Nûh'un halkı da gönderilen resulleri yalancı saydı. [36,14; 7,59-84] - Suat Yildirim (Turkish)
26:106
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:106
Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? - Suat Yildirim (Turkish)
26:107
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:107
Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. - Suat Yildirim (Turkish)
26:108
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:108
Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! - Suat Yildirim (Turkish)
26:109
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:109
Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemîn'dir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:110
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:110
Haydi öyleyse! Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:111
۞ قَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ لَكَ وَٱتَّبَعَكَ ٱلْأَرْذَلُونَ
26:111
“A!” dediler, “Seni izleyenlerin, toplumun en aşağı tabakasından olduklarını göre göre sana inanmamızı nasıl beklersin?” [6,52-53; 80,5-12] - Suat Yildirim (Turkish)
26:112
قَالَ وَمَا عِلْمِى بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
26:112
Nûh: “Onların daha önce ne yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Sizin azıcık bir şuurunuz olsaydı bilirdiniz ki onların hesabı ancak Rabbime aittir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:113
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّى ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ
26:113
Nûh: “Onların daha önce ne yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Sizin azıcık bir şuurunuz olsaydı bilirdiniz ki onların hesabı ancak Rabbime aittir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:114
وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:114
Ben iman edenleri asla kovamam. Ben sadece açıkça uyaran bir elçiyim.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:115
إِنْ أَنَا۠ إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
26:115
Ben iman edenleri asla kovamam. Ben sadece açıkça uyaran bir elçiyim.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:116
قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَـٰنُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمَرْجُومِينَ
26:116
Onlar: “Nûh! Bizi dinle! Eğer bu dâvadan vazgeçmezsen, mutlaka taşa tutulacaksın!” dediler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:117
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِى كَذَّبُونِ
26:117
Nûh: “Ya Rabbî, dedi, halkım beni yalancı saydı.Artık benimle onlar arasındaki hükmünü Sen ver, beni ve beraberimdeki müminleri Sen halas eyle ya Rabbî!” [54,10-14] - Suat Yildirim (Turkish)
26:118
فَٱفْتَحْ بَيْنِى وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِى وَمَن مَّعِىَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:118
Nûh: “Ya Rabbî, dedi, halkım beni yalancı saydı.Artık benimle onlar arasındaki hükmünü Sen ver, beni ve beraberimdeki müminleri Sen halas eyle ya Rabbî!” [54,10-14] - Suat Yildirim (Turkish)
26:119
فَأَنجَيْنَـٰهُ وَمَن مَّعَهُۥ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ
26:119
Hülasa Biz de onu ve yanındakileri o yükle dolu gemi içinde kurtardık. - Suat Yildirim (Turkish)
26:120
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ ٱلْبَاقِينَ
26:120
Arkasından geride kalanları da suda boğduk. - Suat Yildirim (Turkish)
26:121
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:121
Elbette bunda alınacak ibret var, fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:122
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:122
Ama Senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). - Suat Yildirim (Turkish)
26:123
كَذَّبَتْ عَادٌ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:123
Âd halkı da resulleri yalancı saydı. - Suat Yildirim (Turkish)
26:124
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:124
Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. [25,4-5; 16,24] - Suat Yildirim (Turkish)
26:125
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:125
Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. [25,4-5; 16,24] - Suat Yildirim (Turkish)
26:126
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:126
Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. [25,4-5; 16,24] - Suat Yildirim (Turkish)
26:127
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:127
Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. [25,4-5; 16,24] - Suat Yildirim (Turkish)
26:128
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ ءَايَةً تَعْبَثُونَ
26:128
Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? [89,6-7; 53,50; 41,15; 46,25; 69,7] - Suat Yildirim (Turkish)
26:129
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ
26:129
Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? [89,6-7; 53,50; 41,15; 46,25; 69,7] - Suat Yildirim (Turkish)
26:130
وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ
26:130
Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? [89,6-7; 53,50; 41,15; 46,25; 69,7] - Suat Yildirim (Turkish)
26:131
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:131
Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:132
وَٱتَّقُوا۟ ٱلَّذِىٓ أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ
26:132
Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:133
أَمَدَّكُم بِأَنْعَـٰمٍ وَبَنِينَ
26:133
Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:134
وَجَنَّـٰتٍ وَعُيُونٍ
26:134
Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:135
إِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
26:135
Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:136
قَالُوا۟ سَوَآءٌ عَلَيْنَآ أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ ٱلْوَٰعِظِينَ
26:136
“Sen” dediler, “Ha böyle nasihat etmiş, ha etmemişsin, bize göre hepsi bir.Bizim tuttuğumuz yol, önceki atalarımızın sürüp gelen âdetlerinden başka bir şey değildir.Biz bundan ötürü de cezalandırılacak değiliz!” [11,53] - Suat Yildirim (Turkish)
26:137
إِنْ هَـٰذَآ إِلَّا خُلُقُ ٱلْأَوَّلِينَ
26:137
“Sen” dediler, “Ha böyle nasihat etmiş, ha etmemişsin, bize göre hepsi bir.Bizim tuttuğumuz yol, önceki atalarımızın sürüp gelen âdetlerinden başka bir şey değildir.Biz bundan ötürü de cezalandırılacak değiliz!” [11,53] - Suat Yildirim (Turkish)
26:138
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
26:138
“Sen” dediler, “Ha böyle nasihat etmiş, ha etmemişsin, bize göre hepsi bir.Bizim tuttuğumuz yol, önceki atalarımızın sürüp gelen âdetlerinden başka bir şey değildir.Biz bundan ötürü de cezalandırılacak değiliz!” [11,53] - Suat Yildirim (Turkish)
26:139
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَـٰهُمْ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:139
Neticede onu yalancı saydılar, Biz de onları imha ettik. Elbette bunda, alınacak ibret var, fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:140
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:140
Ama Senin Rabbin aziz ve rahimdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). [7, 73; 11,61-68; 15,80; 27,45] - Suat Yildirim (Turkish)
26:141
كَذَّبَتْ ثَمُودُ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:141
Semud halkı da resulleri yalancı saydı. - Suat Yildirim (Turkish)
26:142
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَـٰلِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:142
Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:143
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:143
Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:144
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:144
Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:145
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:145
Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:146
أَتُتْرَكُونَ فِى مَا هَـٰهُنَآ ءَامِنِينَ
26:146
Siz burada, konfor ve güven içinde kendi rahatınıza bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? - Suat Yildirim (Turkish)
26:147
فِى جَنَّـٰتٍ وَعُيُونٍ
26:147
Bağlarda, bahçelerde, pınarların başında, ekinler, bostanlar, dalları kırılacak derecede yüklü salkımları sarkan hurmalıklar içinde devamlı kalacağınızı mı sanıyorsunuz? - Suat Yildirim (Turkish)
26:148
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ
26:148
Bağlarda, bahçelerde, pınarların başında, ekinler, bostanlar, dalları kırılacak derecede yüklü salkımları sarkan hurmalıklar içinde devamlı kalacağınızı mı sanıyorsunuz? - Suat Yildirim (Turkish)
26:149
وَتَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا فَـٰرِهِينَ
26:149
Böyle düşündüğünüz için mi dağlarda ince bir sanat eseri lüks villalar yontuyorsunuz? - Suat Yildirim (Turkish)
26:150
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:150
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Sakın işi gücü dünyada fesat çıkarıp nizamı bozmak olan, düzeltme için ise hiç bir gayretleri bulunmayan o haddi aşanların isteklerine uymayın. - Suat Yildirim (Turkish)
26:151
وَلَا تُطِيعُوٓا۟ أَمْرَ ٱلْمُسْرِفِينَ
26:151
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Sakın işi gücü dünyada fesat çıkarıp nizamı bozmak olan, düzeltme için ise hiç bir gayretleri bulunmayan o haddi aşanların isteklerine uymayın. - Suat Yildirim (Turkish)
26:152
ٱلَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
26:152
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Sakın işi gücü dünyada fesat çıkarıp nizamı bozmak olan, düzeltme için ise hiç bir gayretleri bulunmayan o haddi aşanların isteklerine uymayın. - Suat Yildirim (Turkish)
26:153
قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مِنَ ٱلْمُسَحَّرِينَ
26:153
“Sen” dediler, “bir sihirin etkisine kapılmışlardan birisin. Hem bize hiçbir üstünlüğün yok, bizim gibi bir insansın. Yok eğer böyle değil de, iddianda doğru isen mûcize göster bize!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:154
مَآ أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِـَٔايَةٍ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّـٰدِقِينَ
26:154
“Sen” dediler, “bir sihirin etkisine kapılmışlardan birisin. Hem bize hiçbir üstünlüğün yok, bizim gibi bir insansın. Yok eğer böyle değil de, iddianda doğru isen mûcize göster bize!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:155
قَالَ هَـٰذِهِۦ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
26:155
Salih: “İşte mûcize, şu dişi deve! Nöbetleşe olarak, kuyudan bir onun içme sırası, belirli günde de sizin içme sıranız olsun. Sakın ona fenalık dokundurayım demeyin, yoksa sizi müthiş bir günün azabı bastırıverir.” dedi. - Suat Yildirim (Turkish)
26:156
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوٓءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ
26:156
Salih: “İşte mûcize, şu dişi deve! Nöbetleşe olarak, kuyudan bir onun içme sırası, belirli günde de sizin içme sıranız olsun. Sakın ona fenalık dokundurayım demeyin, yoksa sizi müthiş bir günün azabı bastırıverir.” dedi. - Suat Yildirim (Turkish)
26:157
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا۟ نَـٰدِمِينَ
26:157
Derken, deveyi boğazladılar, ama çok geçmeden yaptıklarına pişman oldular. - Suat Yildirim (Turkish)
26:158
فَأَخَذَهُمُ ٱلْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:158
Çünkü bildirilen azap onları bastırıverdi. Elbette bunda alınacak ibret vardı. Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:159
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:159
Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). - Suat Yildirim (Turkish)
26:160
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:160
Lût halkı da elçileri yalancı saydı. - Suat Yildirim (Turkish)
26:161
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:161
Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir. [7,80-84; 11,74-83; 15,57-77; 29,28-35] - Suat Yildirim (Turkish)
26:162
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:162
Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir. [7,80-84; 11,74-83; 15,57-77; 29,28-35] - Suat Yildirim (Turkish)
26:163
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:163
Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir. [7,80-84; 11,74-83; 15,57-77; 29,28-35] - Suat Yildirim (Turkish)
26:164
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:164
Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir. [7,80-84; 11,74-83; 15,57-77; 29,28-35] - Suat Yildirim (Turkish)
26:165
أَتَأْتُونَ ٱلذُّكْرَانَ مِنَ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:165
Neden siz bütün insanlardan sadece erkeklere şehvetle varıyorsunuz?Neden Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da bu işi yapıyorsunuz?Siz hakikaten iyice azmış bir toplumsunuz.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:166
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُم مِّنْ أَزْوَٰجِكُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
26:166
Neden siz bütün insanlardan sadece erkeklere şehvetle varıyorsunuz?Neden Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da bu işi yapıyorsunuz?Siz hakikaten iyice azmış bir toplumsunuz.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:167
قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَـٰلُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُخْرَجِينَ
26:167
“Bizi dinle Lût!” dediler, “Bu söylediklerine son vermezsen mutlaka yurt dışına sürüleceksin. [7,82] - Suat Yildirim (Turkish)
26:168
قَالَ إِنِّى لِعَمَلِكُم مِّنَ ٱلْقَالِينَ
26:168
“Ben” dedi, “Sizin yaptığınız bu işten nefret ediyorum. “Beni ve bana tâbi olanları, onların yaptıkları kötülüğün cezasından ve onların her türlü şerrinden Sen kurtar ya Rabbi!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:169
رَبِّ نَجِّنِى وَأَهْلِى مِمَّا يَعْمَلُونَ
26:169
“Ben” dedi, “Sizin yaptığınız bu işten nefret ediyorum. “Beni ve bana tâbi olanları, onların yaptıkları kötülüğün cezasından ve onların her türlü şerrinden Sen kurtar ya Rabbi!” - Suat Yildirim (Turkish)
26:170
فَنَجَّيْنَـٰهُ وَأَهْلَهُۥٓ أَجْمَعِينَ
26:170
Biz de onu ve ona uyanları tamamen kurtardık. - Suat Yildirim (Turkish)
26:171
إِلَّا عَجُوزًا فِى ٱلْغَـٰبِرِينَ
26:171
Yalnız bir koca karı geride kalıp helâk edilenler arasında oldu. - Suat Yildirim (Turkish)
26:172
ثُمَّ دَمَّرْنَا ٱلْـَٔاخَرِينَ
26:172
Sonra geridekileri hep imhâ ettik. - Suat Yildirim (Turkish)
26:173
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَآءَ مَطَرُ ٱلْمُنذَرِينَ
26:173
Üzerlerine öyle helâk eden bir yağmur yağdırdık ki sorma! Uyarılanların başına yağan musîbet ne fena idi! - Suat Yildirim (Turkish)
26:174
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:174
Elbette bunda alınacak ibret vardır. Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:175
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:175
Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). - Suat Yildirim (Turkish)
26:176
كَذَّبَ أَصْحَـٰبُ لْـَٔيْكَةِ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:176
Eyke halkı da resulleri yalancı saydı. - Suat Yildirim (Turkish)
26:177
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:177
Şuayb onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin’dir.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:178
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:178
Şuayb onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin’dir.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:179
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:179
Şuayb onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin’dir.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:180
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:180
Şuayb onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin’dir.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:181
۞ أَوْفُوا۟ ٱلْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا۟ مِنَ ٱلْمُخْسِرِينَ
26:181
Ölçeği, tam ölçün de eksik ölçüp hak yiyenlerden olmayın. - Suat Yildirim (Turkish)
26:182
وَزِنُوا۟ بِٱلْقِسْطَاسِ ٱلْمُسْتَقِيمِ
26:182
Doğru terazi ile tartın, halkın hakkından bir şey kısmayın.Ülkede bozgunculuk yaparak nizamı bozmayın! - Suat Yildirim (Turkish)
26:183
وَلَا تَبْخَسُوا۟ ٱلنَّاسَ أَشْيَآءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا۟ فِى ٱلْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
26:183
Doğru terazi ile tartın, halkın hakkından bir şey kısmayın.Ülkede bozgunculuk yaparak nizamı bozmayın! - Suat Yildirim (Turkish)
26:184
وَٱتَّقُوا۟ ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ وَٱلْجِبِلَّةَ ٱلْأَوَّلِينَ
26:184
“Sizi de sizden önceki nesilleri de yaratan Rabbinize karşı gelmekten sakının.” - Suat Yildirim (Turkish)
26:185
قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مِنَ ٱلْمُسَحَّرِينَ
26:185
“Sen” dediler, “bir sihirin etkisine kapılmışsın. - Suat Yildirim (Turkish)
26:186
وَمَآ أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ ٱلْكَـٰذِبِينَ
26:186
Bize hiç bir üstünlüğün yok, sen de bizim gibi bir insansın.Doğrusu, biz seni yalancılardan sanıyoruz. - Suat Yildirim (Turkish)
26:187
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّـٰدِقِينَ
26:187
Eğer peygamberlik iddiasında doğru isen haydi gökten üstümüze bir parça düşür, üstümüze azap indir.” [17,92; 8,32] - Suat Yildirim (Turkish)
26:188
قَالَ رَبِّىٓ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
26:188
Şuayb: “Rabbim sizin yaptıklarınızı çok iyi biliyor.” dedi. [7,88; 11,87] - Suat Yildirim (Turkish)
26:189
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ ٱلظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
26:189
Hasılı onu yalancı saydılar. Bunun üzerine o gölge gününün azabı onları bastırıverdi. Gerçekten o, müthiş bir günün azabı idi. - Suat Yildirim (Turkish)
26:190
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:190
Elbette bunda alınacak ibret vardır.Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:191
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:191
Ama Senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş rahmet sahibidir). - Suat Yildirim (Turkish)
26:192
وَإِنَّهُۥ لَتَنزِيلُ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:192
Elbette bu Kur'ân, Rabbülâlemin’in indirdiği bir kitaptır. - Suat Yildirim (Turkish)
26:193
نَزَلَ بِهِ ٱلرُّوحُ ٱلْأَمِينُ
26:193
Onu Rûhu'l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir. [2,97] - Suat Yildirim (Turkish)
26:194
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ ٱلْمُنذِرِينَ
26:194
Onu Rûhu'l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir. [2,97] - Suat Yildirim (Turkish)
26:195
بِلِسَانٍ عَرَبِىٍّ مُّبِينٍ
26:195
Onu Rûhu'l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir. [2,97] - Suat Yildirim (Turkish)
26:196
وَإِنَّهُۥ لَفِى زُبُرِ ٱلْأَوَّلِينَ
26:196
Bu Kur'ân’a, elbette öncekilerin kitaplarında da işaret edilmişti. [7,157] - Suat Yildirim (Turkish)
26:197
أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ ءَايَةً أَن يَعْلَمَهُۥ عُلَمَـٰٓؤُا۟ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
26:197
İsrailoğullarından bilginlerin onu bilmeleri, onlar için bir delil değil midir? - Suat Yildirim (Turkish)
26:198
وَلَوْ نَزَّلْنَـٰهُ عَلَىٰ بَعْضِ ٱلْأَعْجَمِينَ
26:198
Eğer Biz Kur'ân’ı arap olmayanlardan birine indirseydik de onu kendilerine okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. [15,14-15; 10,96-97] - Suat Yildirim (Turkish)
26:199
فَقَرَأَهُۥ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ مُؤْمِنِينَ
26:199
Eğer Biz Kur'ân’ı arap olmayanlardan birine indirseydik de onu kendilerine okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. [15,14-15; 10,96-97] - Suat Yildirim (Turkish)
26:200
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَـٰهُ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ
26:200
İşte aynen bunun gibi, Biz o yalanlamayı suçlu kâfirlerin kalplerine öyle bir soktuk ki, o can yakıcı azaba girmedikçe ona iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:201
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ حَتَّىٰ يَرَوُا۟ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَلِيمَ
26:201
İşte aynen bunun gibi, Biz o yalanlamayı suçlu kâfirlerin kalplerine öyle bir soktuk ki, o can yakıcı azaba girmedikçe ona iman etmezler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:202
فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
26:202
İşte bu azap, kendilerine ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar. - Suat Yildirim (Turkish)
26:203
فَيَقُولُوا۟ هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
26:203
İşte o zaman: “Acaba, bize, azıcık olsun, bir mühlet verilir mi” derler. [14,44; 40,84-85] - Suat Yildirim (Turkish)
26:204
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
26:204
Hâlâ, onlar Bizim azabımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar. [29,29-53] - Suat Yildirim (Turkish)
26:205
أَفَرَءَيْتَ إِن مَّتَّعْنَـٰهُمْ سِنِينَ
26:205
Ne dersin: Onları yıllarca yaşatsak da, sonra tehdit edildikleri o azap başlarına gelse, onca seneler yaşayıp zevklenmeleri kendilerini kurtarabilir mi? [2,96; 92,11] - Suat Yildirim (Turkish)
26:206
ثُمَّ جَآءَهُم مَّا كَانُوا۟ يُوعَدُونَ
26:206
Ne dersin: Onları yıllarca yaşatsak da, sonra tehdit edildikleri o azap başlarına gelse, onca seneler yaşayıp zevklenmeleri kendilerini kurtarabilir mi? [2,96; 92,11] - Suat Yildirim (Turkish)
26:207
مَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يُمَتَّعُونَ
26:207
Ne dersin: Onları yıllarca yaşatsak da, sonra tehdit edildikleri o azap başlarına gelse, onca seneler yaşayıp zevklenmeleri kendilerini kurtarabilir mi? [2,96; 92,11] - Suat Yildirim (Turkish)
26:208
وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ
26:208
Biz hiç bir ülkeyi, uyarıcıları gelmeden imha etmedik. [17,15; 28,59] - Suat Yildirim (Turkish)
26:209
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَـٰلِمِينَ
26:209
Öğüt verilip hatırlatma yapılmıştır. Biz hiçbir zaman zalim olmadık. - Suat Yildirim (Turkish)
26:210
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ ٱلشَّيَـٰطِينُ
26:210
Kur'ân’ı asla şeytanlar indirmiş değildir. - Suat Yildirim (Turkish)
26:211
وَمَا يَنۢبَغِى لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ
26:211
Bu, onların yapacağı iş değildir! Hem isteseler de buna güçleri yetmez! - Suat Yildirim (Turkish)
26:212
إِنَّهُمْ عَنِ ٱلسَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ
26:212
Çünkü onlar vahyi işitmekten kesinlikle menedilmişlerdir. [72,8-10] - Suat Yildirim (Turkish)
26:213
فَلَا تَدْعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَـٰهًا ءَاخَرَ فَتَكُونَ مِنَ ٱلْمُعَذَّبِينَ
26:213
Öyleyse sakın, Allah ile beraber başka tanrıya yalvarma, sonra azaba mâruz kalanlardan olursun. [36,6; 6,92; 51,19,97; 11,17] - Suat Yildirim (Turkish)
26:214
وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ ٱلْأَقْرَبِينَ
26:214
Önce en yakın akrabalarını uyar! - Suat Yildirim (Turkish)
26:215
وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:215
Sana tâbi olan müminlere kol kanat ger! - Suat Yildirim (Turkish)
26:216
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّى بَرِىٓءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
26:216
Bununla beraber akrabalarından sana isyan edenlere “Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim.” de! - Suat Yildirim (Turkish)
26:217
وَتَوَكَّلْ عَلَى ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ
26:217
Sen o aziz-u rahîme (o mutlak galip ve geniş rahmet sahibine) güvenip dayan. - Suat Yildirim (Turkish)
26:218
ٱلَّذِى يَرَىٰكَ حِينَ تَقُومُ
26:218
Sen yolunda kaim olurken, namaza dururken de, O seni elbette görüyor. Secde edenler, ibadet edenler arasında dolaşmalarını da görüyor. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O'dur. [5,67; 52,48] - Suat Yildirim (Turkish)
26:219
وَتَقَلُّبَكَ فِى ٱلسَّـٰجِدِينَ
26:219
Sen yolunda kaim olurken, namaza dururken de, O seni elbette görüyor. Secde edenler, ibadet edenler arasında dolaşmalarını da görüyor. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O'dur. [5,67; 52,48] - Suat Yildirim (Turkish)
26:220
إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ
26:220
Sen yolunda kaim olurken, namaza dururken de, O seni elbette görüyor. Secde edenler, ibadet edenler arasında dolaşmalarını da görüyor. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O'dur. [5,67; 52,48] - Suat Yildirim (Turkish)
26:221
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَن تَنَزَّلُ ٱلشَّيَـٰطِينُ
26:221
(Şeytanlardan bahsediyorlar) şeytanların asıl kime indiğini bildireyim mi? - Suat Yildirim (Turkish)
26:222
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
26:222
Onlar yalan ve iftiraya, günaha düşkün kimselere inerler. - Suat Yildirim (Turkish)
26:223
يُلْقُونَ ٱلسَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَـٰذِبُونَ
26:223
Çünkü o iftiracılar şeytanlara kulak verirler, esasen onların çoğu yalancıdırlar. - Suat Yildirim (Turkish)
26:224
وَٱلشُّعَرَآءُ يَتَّبِعُهُمُ ٱلْغَاوُۥنَ
26:224
Şairler var ya, bunların peşine de sapkınlarla çapkınlar düşer! - Suat Yildirim (Turkish)
26:225
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِى كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ
26:225
Görmez misin onlar her vâdide sözcüklerin, hayallerin peşinde dolaşır ve yapmayacakları şeyleri söylerler. [36,69; 69,41] - Suat Yildirim (Turkish)
26:226
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ
26:226
Görmez misin onlar her vâdide sözcüklerin, hayallerin peşinde dolaşır ve yapmayacakları şeyleri söylerler. [36,69; 69,41] - Suat Yildirim (Turkish)
26:227
إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّـٰلِحَـٰتِ وَذَكَرُوا۟ ٱللَّهَ كَثِيرًا وَٱنتَصَرُوا۟ مِنۢ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا۟ ۗ وَسَيَعْلَمُ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ أَىَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
26:227
Ancak iman edip, güzel ve makbul işler yapanlar, Allah'ı çok zikredip ananlar ve zulme mâruz kaldıktan sonra haklarını savunanlar müstesna. Zalimler de nasıl bir inkılab ile devrileceklerini, yakında öğrenirler. [40,52] - Suat Yildirim (Turkish)