Selected
Original Text
Alİ Bulaç
Abdullah Yusuf Ali
Abdul Majid Daryabadi
Abul Ala Maududi
Ahmed Ali
Ahmed Raza Khan
A. J. Arberry
Ali Quli Qarai
Hasan al-Fatih Qaribullah and Ahmad Darwish
Mohammad Habib Shakir
Mohammed Marmaduke William Pickthall
Muhammad Sarwar
Muhammad Taqi-ud-Din al-Hilali and Muhammad Muhsin Khan
Safi-ur-Rahman al-Mubarakpuri
Saheeh International
Talal Itani
Transliteration
Wahiduddin Khan
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful.
26:1
طسٓمٓ
26:1
Ta, Sin, Mim. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:2
تِلْكَ ءَايَـٰتُ ٱلْكِتَـٰبِ ٱلْمُبِينِ
26:2
Bunlar, apaçık olan Kitab'ın ayetleridir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:3
لَعَلَّكَ بَـٰخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا۟ مُؤْمِنِينَ
26:3
Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?) - Alİ Bulaç (Turkish)
26:4
إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ ءَايَةً فَظَلَّتْ أَعْنَـٰقُهُمْ لَهَا خَـٰضِعِينَ
26:4
Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:5
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ ٱلرَّحْمَـٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهُ مُعْرِضِينَ
26:5
Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:6
فَقَدْ كَذَّبُوا۟ فَسَيَأْتِيهِمْ أَنۢبَـٰٓؤُا۟ مَا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
26:6
Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:7
أَوَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَى ٱلْأَرْضِ كَمْ أَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
26:7
Yeryüzünde bir bakmadılar mı ki, Biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:8
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:8
Şüphesiz, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü'min değildirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:9
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:9
Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:10
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱئْتِ ٱلْقَوْمَ ٱلظَّـٰلِمِينَ
26:10
Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git;" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:11
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ
26:11
Firavun'un kavmine, hala sakınmıyorlar mı?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:12
قَالَ رَبِّ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
26:12
Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:13
وَيَضِيقُ صَدْرِى وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِى فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَـٰرُونَ
26:13
"Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor; bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:14
وَلَهُمْ عَلَىَّ ذَنۢبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
26:14
"Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:15
قَالَ كَلَّا ۖ فَٱذْهَبَا بِـَٔايَـٰتِنَآ ۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
26:15
(Allah:) "Hayır," dedi. "İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:16
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَآ إِنَّا رَسُولُ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:16
"Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz," - Alİ Bulaç (Turkish)
26:17
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
26:17
"İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:18
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
26:18
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:19
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ ٱلَّتِى فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ ٱلْكَـٰفِرِينَ
26:19
"Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:20
قَالَ فَعَلْتُهَآ إِذًا وَأَنَا۠ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ
26:20
(Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:21
فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِى رَبِّى حُكْمًا وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:21
"Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:22
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَىَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
26:22
"Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:23
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:23
Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:24
قَالَ رَبُّ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
26:24
Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:25
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُۥٓ أَلَا تَسْتَمِعُونَ
26:25
Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:26
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ
26:26
(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:27
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ ٱلَّذِىٓ أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
26:27
(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:28
قَالَ رَبُّ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ
26:28
"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa). - Alİ Bulaç (Turkish)
26:29
قَالَ لَئِنِ ٱتَّخَذْتَ إِلَـٰهًا غَيْرِى لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ ٱلْمَسْجُونِينَ
26:29
(Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:30
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَىْءٍ مُّبِينٍ
26:30
(Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:31
قَالَ فَأْتِ بِهِۦٓ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّـٰدِقِينَ
26:31
(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:32
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
26:32
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:33
وَنَزَعَ يَدَهُۥ فَإِذَا هِىَ بَيْضَآءُ لِلنَّـٰظِرِينَ
26:33
Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:34
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُۥٓ إِنَّ هَـٰذَا لَسَـٰحِرٌ عَلِيمٌ
26:34
(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu” dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:35
يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِۦ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
26:35
"Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:36
قَالُوٓا۟ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَٱبْعَثْ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَـٰشِرِينَ
26:36
Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder," - Alİ Bulaç (Turkish)
26:37
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ
26:37
"Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:38
فَجُمِعَ ٱلسَّحَرَةُ لِمِيقَـٰتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
26:38
Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:39
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
26:39
Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:40
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ ٱلسَّحَرَةَ إِن كَانُوا۟ هُمُ ٱلْغَـٰلِبِينَ
26:40
"Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:41
فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالُوا۟ لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ ٱلْغَـٰلِبِينَ
26:41
Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:42
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ ٱلْمُقَرَّبِينَ
26:42
"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:43
قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلْقُوا۟ مَآ أَنتُم مُّلْقُونَ
26:43
Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:44
فَأَلْقَوْا۟ حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا۟ بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ ٱلْغَـٰلِبُونَ
26:44
Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:45
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
26:45
Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:46
فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سَـٰجِدِينَ
26:46
Anında büyücüler secdeye kapandılar. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:47
قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:47
(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:48
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَـٰرُونَ
26:48
"Musa'nın ve Harun'un Rabbine." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:49
قَالَ ءَامَنتُمْ لَهُۥ قَبْلَ أَنْ ءَاذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُۥ لَكَبِيرُكُمُ ٱلَّذِى عَلَّمَكُمُ ٱلسِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَـٰفٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
26:49
(Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:50
قَالُوا۟ لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
26:50
"Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:51
إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَـٰيَـٰنَآ أَن كُنَّآ أَوَّلَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:51
"Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:52
۞ وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِىٓ إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
26:52
Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:53
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَـٰشِرِينَ
26:53
Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:54
إِنَّ هَـٰٓؤُلَآءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ
26:54
"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:55
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَآئِظُونَ
26:55
"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:56
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَـٰذِرُونَ
26:56
'Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi). - Alİ Bulaç (Turkish)
26:57
فَأَخْرَجْنَـٰهُم مِّن جَنَّـٰتٍ وَعُيُونٍ
26:57
Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık; - Alİ Bulaç (Turkish)
26:58
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
26:58
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:59
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَـٰهَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
26:59
İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:60
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
26:60
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:61
فَلَمَّا تَرَٰٓءَا ٱلْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَـٰبُ مُوسَىٰٓ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
26:61
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:62
قَالَ كَلَّآ ۖ إِنَّ مَعِىَ رَبِّى سَيَهْدِينِ
26:62
(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:63
فَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱضْرِب بِّعَصَاكَ ٱلْبَحْرَ ۖ فَٱنفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَٱلطَّوْدِ ٱلْعَظِيمِ
26:63
Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:64
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ ٱلْـَٔاخَرِينَ
26:64
Ötekileri de buraya yaklaştırdık. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:65
وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُۥٓ أَجْمَعِينَ
26:65
Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:66
ثُمَّ أَغْرَقْنَا ٱلْـَٔاخَرِينَ
26:66
Sonra ötekileri suda boğduk. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:67
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:67
Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:68
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:68
Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:69
وَٱتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَٰهِيمَ
26:69
Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku: - Alİ Bulaç (Turkish)
26:70
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِۦ مَا تَعْبُدُونَ
26:70
Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:71
قَالُوا۟ نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَـٰكِفِينَ
26:71
Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:72
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ
26:72
Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:73
أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ
26:73
"Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:74
قَالُوا۟ بَلْ وَجَدْنَآ ءَابَآءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ
26:74
"Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:75
قَالَ أَفَرَءَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
26:75
(İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:76
أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُمُ ٱلْأَقْدَمُونَ
26:76
"Hem siz, hem de eski atalarınız?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:77
فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّىٓ إِلَّا رَبَّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:77
"İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:78
ٱلَّذِى خَلَقَنِى فَهُوَ يَهْدِينِ
26:78
"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:79
وَٱلَّذِى هُوَ يُطْعِمُنِى وَيَسْقِينِ
26:79
"Bana yediren ve içiren O'dur;" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:80
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
26:80
"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:81
وَٱلَّذِى يُمِيتُنِى ثُمَّ يُحْيِينِ
26:81
"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur," - Alİ Bulaç (Turkish)
26:82
وَٱلَّذِىٓ أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِى خَطِيٓـَٔتِى يَوْمَ ٱلدِّينِ
26:82
"Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:83
رَبِّ هَبْ لِى حُكْمًا وَأَلْحِقْنِى بِٱلصَّـٰلِحِينَ
26:83
"Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:84
وَٱجْعَل لِّى لِسَانَ صِدْقٍ فِى ٱلْـَٔاخِرِينَ
26:84
"Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:85
وَٱجْعَلْنِى مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ ٱلنَّعِيمِ
26:85
"Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl," - Alİ Bulaç (Turkish)
26:86
وَٱغْفِرْ لِأَبِىٓ إِنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ
26:86
"Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:87
وَلَا تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ
26:87
"Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme," - Alİ Bulaç (Turkish)
26:88
يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
26:88
'Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:89
إِلَّا مَنْ أَتَى ٱللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
26:89
"Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:90
وَأُزْلِفَتِ ٱلْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
26:90
(O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:91
وَبُرِّزَتِ ٱلْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
26:91
Cehennem de azgınlar için sergilenir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:92
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
26:92
Ve onlara: "Tapmakta olduklarınız nerede?" denilir; - Alİ Bulaç (Turkish)
26:93
مِن دُونِ ٱللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
26:93
"Allah'ın dışında olan (ilah)lar; size yardımları dokunuyor mu, veya kendilerine yardımları oluyor mu? - Alİ Bulaç (Turkish)
26:94
فَكُبْكِبُوا۟ فِيهَا هُمْ وَٱلْغَاوُۥنَ
26:94
Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:95
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
26:95
Ve İblis'in bütün orduları da. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:96
قَالُوا۟ وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
26:96
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: - Alİ Bulaç (Turkish)
26:97
تَٱللَّهِ إِن كُنَّا لَفِى ضَلَـٰلٍ مُّبِينٍ
26:97
"Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz," - Alİ Bulaç (Turkish)
26:98
إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:98
"Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:99
وَمَآ أَضَلَّنَآ إِلَّا ٱلْمُجْرِمُونَ
26:99
"Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:100
فَمَا لَنَا مِن شَـٰفِعِينَ
26:100
"Artık bizim için ne bir şefaatçi var," - Alİ Bulaç (Turkish)
26:101
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ
26:101
"Ne de candan-yakın bir dost." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:102
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:102
"Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:103
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:103
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:104
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:104
Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:105
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:105
Nuh kavmi de gönderilen (peygamber)leri yalanladı. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:106
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:106
Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:107
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:107
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:108
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:108
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:109
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:109
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:110
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:110
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:111
۞ قَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ لَكَ وَٱتَّبَعَكَ ٱلْأَرْذَلُونَ
26:111
Dediler ki: "Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:112
قَالَ وَمَا عِلْمِى بِمَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
26:112
Dedi ki: "Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:113
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّى ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ
26:113
"Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:114
وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:114
"Ve ben mü'min olanları kovacak değilim." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:115
إِنْ أَنَا۠ إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
26:115
"Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:116
قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَـٰنُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمَرْجُومِينَ
26:116
Dediler ki: "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:117
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِى كَذَّبُونِ
26:117
Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:118
فَٱفْتَحْ بَيْنِى وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِى وَمَن مَّعِىَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:118
"Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:119
فَأَنجَيْنَـٰهُ وَمَن مَّعَهُۥ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ
26:119
Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:120
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ ٱلْبَاقِينَ
26:120
Sonra bunun ardından geride kalanları da suda-boğduk. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:121
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:121
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:122
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:122
Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:123
كَذَّبَتْ عَادٌ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:123
Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanladı. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:124
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:124
Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:125
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:125
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:126
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:126
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:127
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:127
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:128
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ ءَايَةً تَعْبَثُونَ
26:128
"Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:129
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ
26:129
"Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:130
وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ
26:130
"Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:131
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:131
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:132
وَٱتَّقُوا۟ ٱلَّذِىٓ أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ
26:132
"Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:133
أَمَدَّكُم بِأَنْعَـٰمٍ وَبَنِينَ
26:133
"Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:134
وَجَنَّـٰتٍ وَعُيُونٍ
26:134
"Bahçeler ve pınarlar da." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:135
إِنِّىٓ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
26:135
"Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:136
قَالُوا۟ سَوَآءٌ عَلَيْنَآ أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ ٱلْوَٰعِظِينَ
26:136
Dediler ki: "Bizim için fark etmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:137
إِنْ هَـٰذَآ إِلَّا خُلُقُ ٱلْأَوَّلِينَ
26:137
"Bu, geçmiştekilerin 'geleneksel tutumundan başkası değildir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:138
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
26:138
"Ve biz azap görecek de değiliz." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:139
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَـٰهُمْ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:139
Böylelikle onu yalanladılar, Biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:140
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:140
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:141
كَذَّبَتْ ثَمُودُ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:141
Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:142
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَـٰلِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:142
Hani onlara kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız? demişti. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:143
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:143
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:144
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:144
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:145
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:145
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; - Alİ Bulaç (Turkish)
26:146
أَتُتْرَكُونَ فِى مَا هَـٰهُنَآ ءَامِنِينَ
26:146
"Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:147
فِى جَنَّـٰتٍ وَعُيُونٍ
26:147
"Bahçelerin, pınarların içinde," - Alİ Bulaç (Turkish)
26:148
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ
26:148
"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:149
وَتَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا فَـٰرِهِينَ
26:149
"Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:150
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:150
"Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:151
وَلَا تُطِيعُوٓا۟ أَمْرَ ٱلْمُسْرِفِينَ
26:151
"Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:152
ٱلَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
26:152
"Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar)." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:153
قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مِنَ ٱلْمُسَحَّرِينَ
26:153
Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:154
مَآ أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِـَٔايَةٍ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّـٰدِقِينَ
26:154
"Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:155
قَالَ هَـٰذِهِۦ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
26:155
Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:156
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوٓءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ
26:156
"Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:157
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا۟ نَـٰدِمِينَ
26:157
"Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:158
فَأَخَذَهُمُ ٱلْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:158
Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:159
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:159
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:160
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:160
Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:161
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:161
Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:162
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:162
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:163
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:163
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:164
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:164
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:165
أَتَأْتُونَ ٱلذُّكْرَانَ مِنَ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:165
"Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? - Alİ Bulaç (Turkish)
26:166
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُم مِّنْ أَزْوَٰجِكُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
26:166
"Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:167
قَالُوا۟ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَـٰلُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُخْرَجِينَ
26:167
Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:168
قَالَ إِنِّى لِعَمَلِكُم مِّنَ ٱلْقَالِينَ
26:168
Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:169
رَبِّ نَجِّنِى وَأَهْلِى مِمَّا يَعْمَلُونَ
26:169
"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:170
فَنَجَّيْنَـٰهُ وَأَهْلَهُۥٓ أَجْمَعِينَ
26:170
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:171
إِلَّا عَجُوزًا فِى ٱلْغَـٰبِرِينَ
26:171
Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:172
ثُمَّ دَمَّرْنَا ٱلْـَٔاخَرِينَ
26:172
Sonra geride kalanları yerle bir ettik. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:173
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَآءَ مَطَرُ ٱلْمُنذَرِينَ
26:173
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:174
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:174
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:175
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:175
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:176
كَذَّبَ أَصْحَـٰبُ لْـَٔيْكَةِ ٱلْمُرْسَلِينَ
26:176
Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:177
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
26:177
Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:178
إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
26:178
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:179
فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ
26:179
"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:180
وَمَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:180
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:181
۞ أَوْفُوا۟ ٱلْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا۟ مِنَ ٱلْمُخْسِرِينَ
26:181
"Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:182
وَزِنُوا۟ بِٱلْقِسْطَاسِ ٱلْمُسْتَقِيمِ
26:182
"Dosdoğru olan terazi ile tartın." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:183
وَلَا تَبْخَسُوا۟ ٱلنَّاسَ أَشْيَآءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا۟ فِى ٱلْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
26:183
"İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:184
وَٱتَّقُوا۟ ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ وَٱلْجِبِلَّةَ ٱلْأَوَّلِينَ
26:184
"Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:185
قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مِنَ ٱلْمُسَحَّرِينَ
26:185
Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin”. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:186
وَمَآ أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ ٱلْكَـٰذِبِينَ
26:186
"Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:187
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّـٰدِقِينَ
26:187
"Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:188
قَالَ رَبِّىٓ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
26:188
Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:189
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ ٱلظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
26:189
Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:190
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
26:190
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:191
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
26:191
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:192
وَإِنَّهُۥ لَتَنزِيلُ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
26:192
Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:193
نَزَلَ بِهِ ٱلرُّوحُ ٱلْأَمِينُ
26:193
Onu Ruhu'l-emin indirdi. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:194
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ ٱلْمُنذِرِينَ
26:194
Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir). - Alİ Bulaç (Turkish)
26:195
بِلِسَانٍ عَرَبِىٍّ مُّبِينٍ
26:195
Apaçık Arapça bir dille. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:196
وَإِنَّهُۥ لَفِى زُبُرِ ٱلْأَوَّلِينَ
26:196
Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:197
أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ ءَايَةً أَن يَعْلَمَهُۥ عُلَمَـٰٓؤُا۟ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
26:197
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi? - Alİ Bulaç (Turkish)
26:198
وَلَوْ نَزَّلْنَـٰهُ عَلَىٰ بَعْضِ ٱلْأَعْجَمِينَ
26:198
Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:199
فَقَرَأَهُۥ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ مُؤْمِنِينَ
26:199
Böylece onlara okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:200
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَـٰهُ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ
26:200
Biz onu, suçlu-günahkarların kalbine işte böyle işlettik. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:201
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ حَتَّىٰ يَرَوُا۟ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَلِيمَ
26:201
Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:202
فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
26:202
Artık o (azap), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:203
فَيَقُولُوا۟ هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
26:203
Derler ki: "Bize bir süre tanınır mı?" - Alİ Bulaç (Turkish)
26:204
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
26:204
Onlar yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar? - Alİ Bulaç (Turkish)
26:205
أَفَرَءَيْتَ إِن مَّتَّعْنَـٰهُمْ سِنِينَ
26:205
Gördün mü; Biz onları yıllarca yararlandırsak, - Alİ Bulaç (Turkish)
26:206
ثُمَّ جَآءَهُم مَّا كَانُوا۟ يُوعَدُونَ
26:206
Sonra kendilerine va'dolunan (azap günü) geliverse, - Alİ Bulaç (Turkish)
26:207
مَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يُمَتَّعُونَ
26:207
Onların 'meta ile yararlandıkları' şey, kendilerini (görecekleri azaptan) bağımsız kılamaz. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:208
وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ
26:208
Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:209
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَـٰلِمِينَ
26:209
(Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); Biz zulmedici değiliz. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:210
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ ٱلشَّيَـٰطِينُ
26:210
Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmemiştir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:211
وَمَا يَنۢبَغِى لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ
26:211
Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:212
إِنَّهُمْ عَنِ ٱلسَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ
26:212
Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:213
فَلَا تَدْعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَـٰهًا ءَاخَرَ فَتَكُونَ مِنَ ٱلْمُعَذَّبِينَ
26:213
Allah ile beraber başka bir İlah'a yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:214
وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ ٱلْأَقْرَبِينَ
26:214
(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:215
وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
26:215
Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:216
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّى بَرِىٓءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
26:216
Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: "Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım." - Alİ Bulaç (Turkish)
26:217
وَتَوَكَّلْ عَلَى ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ
26:217
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:218
ٱلَّذِى يَرَىٰكَ حِينَ تَقُومُ
26:218
O, kıyam ettiğin zaman seni görüyor. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:219
وَتَقَلُّبَكَ فِى ٱلسَّـٰجِدِينَ
26:219
Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:220
إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ
26:220
Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:221
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَن تَنَزَّلُ ٱلشَّيَـٰطِينُ
26:221
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? - Alİ Bulaç (Turkish)
26:222
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
26:222
Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:223
يُلْقُونَ ٱلسَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَـٰذِبُونَ
26:223
Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:224
وَٱلشُّعَرَآءُ يَتَّبِعُهُمُ ٱلْغَاوُۥنَ
26:224
Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:225
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِى كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ
26:225
Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar, - Alİ Bulaç (Turkish)
26:226
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ
26:226
Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar. - Alİ Bulaç (Turkish)
26:227
إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّـٰلِحَـٰتِ وَذَكَرُوا۟ ٱللَّهَ كَثِيرًا وَٱنتَصَرُوا۟ مِنۢ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا۟ ۗ وَسَيَعْلَمُ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ أَىَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
26:227
Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. - Alİ Bulaç (Turkish)