Selected
Original Text
Diyanet Vakfi
Abdullah Yusuf Ali
Abdul Majid Daryabadi
Abul Ala Maududi
Ahmed Ali
Ahmed Raza Khan
A. J. Arberry
Ali Quli Qarai
Hasan al-Fatih Qaribullah and Ahmad Darwish
Mohammad Habib Shakir
Mohammed Marmaduke William Pickthall
Muhammad Sarwar
Muhammad Taqi-ud-Din al-Hilali and Muhammad Muhsin Khan
Safi-ur-Rahman al-Mubarakpuri
Saheeh International
Talal Itani
Transliteration
Wahiduddin Khan
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful.
37:1
وَٱلصَّـٰٓفَّـٰتِ صَفًّا
37:1
Saf saf dizilenlere, - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:2
فَٱلزَّٰجِرَٰتِ زَجْرًا
37:2
O haykırıp sürenlere, - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:3
فَٱلتَّـٰلِيَـٰتِ ذِكْرًا
37:3
Ve o zikir okuyanlara, - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:4
إِنَّ إِلَـٰهَكُمْ لَوَٰحِدٌ
37:4
Yemin ederim ki, ilahınız birdir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:5
رَّبُّ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ ٱلْمَشَـٰرِقِ
37:5
O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:6
إِنَّا زَيَّنَّا ٱلسَّمَآءَ ٱلدُّنْيَا بِزِينَةٍ ٱلْكَوَاكِبِ
37:6
Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:7
وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَـٰنٍ مَّارِدٍ
37:7
Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:8
لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى ٱلْمَلَإِ ٱلْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ
37:8
Onlar, artık mele-i a'la'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:9
دُحُورًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ
37:9
Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:10
إِلَّا مَنْ خَطِفَ ٱلْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
37:10
Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:11
فَٱسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَآ ۚ إِنَّا خَلَقْنَـٰهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍۭ
37:11
Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:12
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ
37:12
Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:13
وَإِذَا ذُكِّرُوا۟ لَا يَذْكُرُونَ
37:13
Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:14
وَإِذَا رَأَوْا۟ ءَايَةً يَسْتَسْخِرُونَ
37:14
Bir mucize görseler alay ederler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:15
وَقَالُوٓا۟ إِنْ هَـٰذَآ إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
37:15
Bu ancak açık bir büyüdür, derler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:16
أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَـٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
37:16
"Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?" - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:17
أَوَءَابَآؤُنَا ٱلْأَوَّلُونَ
37:17
"İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?" - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:18
قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَٰخِرُونَ
37:18
De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz). - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:19
فَإِنَّمَا هِىَ زَجْرَةٌ وَٰحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ
37:19
O (diriltme) korkunç. bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:20
وَقَالُوا۟ يَـٰوَيْلَنَا هَـٰذَا يَوْمُ ٱلدِّينِ
37:20
(Durumu gören kafirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:21
هَـٰذَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِ ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ
37:21
İşte bu; yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:22
۞ ٱحْشُرُوا۟ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ وَأَزْوَٰجَهُمْ وَمَا كَانُوا۟ يَعْبُدُونَ
37:22
(Allah, meleklerine emreder:) "Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın". - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:23
مِن دُونِ ٱللَّهِ فَٱهْدُوهُمْ إِلَىٰ صِرَٰطِ ٱلْجَحِيمِ
37:23
"Allah'tan başka. Onlara cehennemin yolunu gösterin". - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:24
وَقِفُوهُمْ ۖ إِنَّهُم مَّسْـُٔولُونَ
37:24
"Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:25
مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
37:25
Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:26
بَلْ هُمُ ٱلْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
37:26
Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:27
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَآءَلُونَ
37:27
(İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:28
قَالُوٓا۟ إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ ٱلْيَمِينِ
37:28
(Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sureti haktan görünürdünüz) derler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:29
قَالُوا۟ بَل لَّمْ تَكُونُوا۟ مُؤْمِنِينَ
37:29
(Ötekiler de:) "Bilakis, derler, siz inanan kimseler değildiniz". - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:30
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَـٰنٍۭ ۖ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَـٰغِينَ
37:30
"Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz." - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:31
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَآ ۖ إِنَّا لَذَآئِقُونَ
37:31
"Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka tadacağız." - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:32
فَأَغْوَيْنَـٰكُمْ إِنَّا كُنَّا غَـٰوِينَ
37:32
"Biz sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık." - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:33
فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِى ٱلْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
37:33
Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:34
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِٱلْمُجْرِمِينَ
37:34
İşte biz, suçlulara böyle yaparız. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:35
إِنَّهُمْ كَانُوٓا۟ إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَآ إِلَـٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ
37:35
Çünkü onlara: Allah'tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:36
وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوٓا۟ ءَالِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍۭ
37:36
"Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?" derlerdi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:37
بَلْ جَآءَ بِٱلْحَقِّ وَصَدَّقَ ٱلْمُرْسَلِينَ
37:37
Hayır! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:38
إِنَّكُمْ لَذَآئِقُوا۟ ٱلْعَذَابِ ٱلْأَلِيمِ
37:38
Kuşkusuz siz acı azabı tadacaksınız. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:39
وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
37:39
Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir şeyin cezası değildir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:40
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ
37:40
(Bu azaptan) Ancak Allah'ın halis kulları istisna edilecek. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:41
أُو۟لَـٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ
37:41
Bunlar için bilinen bir rızık vardır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:42
فَوَٰكِهُ ۖ وَهُم مُّكْرَمُونَ
37:42
(Türlü türlü) meyveler vardır. Ve onlar ağırlanırlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:43
فِى جَنَّـٰتِ ٱلنَّعِيمِ
37:43
Naim cennetlerinde. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:44
عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَـٰبِلِينَ
37:44
Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:45
يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍۭ
37:45
Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:46
بَيْضَآءَ لَذَّةٍ لِّلشَّـٰرِبِينَ
37:46
Berraktır, içenlere lezzet verir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:47
لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ
37:47
O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:48
وَعِندَهُمْ قَـٰصِرَٰتُ ٱلطَّرْفِ عِينٌ
37:48
Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:49
كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ
37:49
Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:50
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَآءَلُونَ
37:50
İşte o zaman, birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:51
قَالَ قَآئِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّى كَانَ لِى قَرِينٌ
37:51
İçlerinden biri: "Benim, bir arkadaşım vardı" der. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:52
يَقُولُ أَءِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُصَدِّقِينَ
37:52
Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:53
أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَـٰمًا أَءِنَّا لَمَدِينُونَ
37:53
Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:54
قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ
37:54
(O zat, dünyada geçmiş olan hadiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teala orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vakıf mısınız? dedi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:55
فَٱطَّلَعَ فَرَءَاهُ فِى سَوَآءِ ٱلْجَحِيمِ
37:55
( İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:56
قَالَ تَٱللَّهِ إِن كِدتَّ لَتُرْدِينِ
37:56
"Yemin ederim ki, sen az daha beni de helak edecektin. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:57
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّى لَكُنتُ مِنَ ٱلْمُحْضَرِينَ
37:57
Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum" dedi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:58
أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ
37:58
Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek miyiz? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:59
إِلَّا مَوْتَتَنَا ٱلْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
37:59
Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azaba da uğratılmayacağız ha?!" - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:60
إِنَّ هَـٰذَا لَهُوَ ٱلْفَوْزُ ٱلْعَظِيمُ
37:60
Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:61
لِمِثْلِ هَـٰذَا فَلْيَعْمَلِ ٱلْعَـٰمِلُونَ
37:61
Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:62
أَذَٰلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ ٱلزَّقُّومِ
37:62
Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:63
إِنَّا جَعَلْنَـٰهَا فِتْنَةً لِّلظَّـٰلِمِينَ
37:63
Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:64
إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِىٓ أَصْلِ ٱلْجَحِيمِ
37:64
Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:65
طَلْعُهَا كَأَنَّهُۥ رُءُوسُ ٱلشَّيَـٰطِينِ
37:65
Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:66
فَإِنَّهُمْ لَـَٔاكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِـُٔونَ مِنْهَا ٱلْبُطُونَ
37:66
(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:67
ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ
37:67
Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:68
ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى ٱلْجَحِيمِ
37:68
Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:69
إِنَّهُمْ أَلْفَوْا۟ ءَابَآءَهُمْ ضَآلِّينَ
37:69
Kuşkusuz onlar atalarını dalalette buldular. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:70
فَهُمْ عَلَىٰٓ ءَاثَـٰرِهِمْ يُهْرَعُونَ
37:70
Şimdi de kendileri onların peşlerinden koşturuyorlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:71
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ ٱلْأَوَّلِينَ
37:71
Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu dalalete düştü. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:72
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ
37:72
Kuşkusuz, biz onlara uyarıcılar göndermiştik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:73
فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَـٰقِبَةُ ٱلْمُنذَرِينَ
37:73
Uyarılanların akıbetinin ne olduğuna bir bak! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:74
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ
37:74
Allah'ın ihlaslı kulları müstesna. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:75
وَلَقَدْ نَادَىٰنَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ ٱلْمُجِيبُونَ
37:75
Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:76
وَنَجَّيْنَـٰهُ وَأَهْلَهُۥ مِنَ ٱلْكَرْبِ ٱلْعَظِيمِ
37:76
Kendisini ve ailesini büyük felaketten kurtardık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:77
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُۥ هُمُ ٱلْبَاقِينَ
37:77
Biz yalnız Nuh'un soyunu kalıcı kıldık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:78
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِى ٱلْـَٔاخِرِينَ
37:78
Sonradan gelenler içinde ona iyi bir nam bıraktık - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:79
سَلَـٰمٌ عَلَىٰ نُوحٍ فِى ٱلْعَـٰلَمِينَ
37:79
Bütün alemlerden Nuh'a selam olsun! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:80
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ
37:80
İşte biz iyileri böyle mükafatlandırırız. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:81
إِنَّهُۥ مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُؤْمِنِينَ
37:81
Zira o, bizim inanmış kullarımızdan idi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:82
ثُمَّ أَغْرَقْنَا ٱلْـَٔاخَرِينَ
37:82
Nihayet ötekileri (inanmayanları) suda boğduk. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:83
۞ وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِۦ لَإِبْرَٰهِيمَ
37:83
Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh'un) milletinden idi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:84
إِذْ جَآءَ رَبَّهُۥ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
37:84
Çünkü Rabbine kalb-i selim ile geldi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:85
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِۦ مَاذَا تَعْبُدُونَ
37:85
Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:86
أَئِفْكًا ءَالِهَةً دُونَ ٱللَّهِ تُرِيدُونَ
37:86
"Allah'tan başka bir takım uydurma ilahlar mı istiyorsunuz?" - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:87
فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
37:87
"O halde alemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?" - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:88
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِى ٱلنُّجُومِ
37:88
Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:89
فَقَالَ إِنِّى سَقِيمٌ
37:89
Ben hastayım, dedi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:90
فَتَوَلَّوْا۟ عَنْهُ مُدْبِرِينَ
37:90
Ona arkalarını dönüp gittiler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:91
فَرَاغَ إِلَىٰٓ ءَالِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
37:91
Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:92
مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ
37:92
Neden konuşmuyorsunuz? dedi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:93
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًۢا بِٱلْيَمِينِ
37:93
Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp geçirdi.) - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:94
فَأَقْبَلُوٓا۟ إِلَيْهِ يَزِفُّونَ
37:94
(Putperestler) koşarak İbrahim'e geldiler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:95
قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ
37:95
İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:96
وَٱللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
37:96
Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:97
قَالُوا۟ ٱبْنُوا۟ لَهُۥ بُنْيَـٰنًا فَأَلْقُوهُ فِى ٱلْجَحِيمِ
37:97
Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:98
فَأَرَادُوا۟ بِهِۦ كَيْدًا فَجَعَلْنَـٰهُمُ ٱلْأَسْفَلِينَ
37:98
Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:99
وَقَالَ إِنِّى ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّى سَيَهْدِينِ
37:99
(Oradan kurtulan İbrahim:) "Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek". - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:100
رَبِّ هَبْ لِى مِنَ ٱلصَّـٰلِحِينَ
37:100
O: "Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver", dedi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:101
فَبَشَّرْنَـٰهُ بِغُلَـٰمٍ حَلِيمٍ
37:101
İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:102
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ ٱلسَّعْىَ قَالَ يَـٰبُنَىَّ إِنِّىٓ أَرَىٰ فِى ٱلْمَنَامِ أَنِّىٓ أَذْبَحُكَ فَٱنظُرْ مَاذَا تَرَىٰ ۚ قَالَ يَـٰٓأَبَتِ ٱفْعَلْ مَا تُؤْمَرُ ۖ سَتَجِدُنِىٓ إِن شَآءَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلصَّـٰبِرِينَ
37:102
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:103
فَلَمَّآ أَسْلَمَا وَتَلَّهُۥ لِلْجَبِينِ
37:103
Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:104
وَنَـٰدَيْنَـٰهُ أَن يَـٰٓإِبْرَٰهِيمُ
37:104
Biz ona: " Ey İbrahim!" diye seslendik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:105
قَدْ صَدَّقْتَ ٱلرُّءْيَآ ۚ إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ
37:105
Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükafatlandırırız. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:106
إِنَّ هَـٰذَا لَهُوَ ٱلْبَلَـٰٓؤُا۟ ٱلْمُبِينُ
37:106
Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:107
وَفَدَيْنَـٰهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
37:107
Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:108
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِى ٱلْـَٔاخِرِينَ
37:108
Geriden gelecekler arasında ona (iyi birnam) bıraktık: - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:109
سَلَـٰمٌ عَلَىٰٓ إِبْرَٰهِيمَ
37:109
İbrahim'e selam! dedik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:110
كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ
37:110
Biz iyileri böyle mükafatlandırırız. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:111
إِنَّهُۥ مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُؤْمِنِينَ
37:111
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:112
وَبَشَّرْنَـٰهُ بِإِسْحَـٰقَ نَبِيًّا مِّنَ ٱلصَّـٰلِحِينَ
37:112
Salihlerden bir peygamber olarak O'na (İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:113
وَبَـٰرَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَىٰٓ إِسْحَـٰقَ ۚ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِۦ مُبِينٌ
37:113
Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lakin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:114
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَـٰرُونَ
37:114
Andolsun biz Musa'ya da Harun'a da nimetler verdik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:115
وَنَجَّيْنَـٰهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ ٱلْكَرْبِ ٱلْعَظِيمِ
37:115
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:116
وَنَصَرْنَـٰهُمْ فَكَانُوا۟ هُمُ ٱلْغَـٰلِبِينَ
37:116
Kendilerine yardım ettik de galip gelen onlar oldu. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:117
وَءَاتَيْنَـٰهُمَا ٱلْكِتَـٰبَ ٱلْمُسْتَبِينَ
37:117
Her ikisine de apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat'ı) verdik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:118
وَهَدَيْنَـٰهُمَا ٱلصِّرَٰطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ
37:118
Her ikisini de doğru yola ilettik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:119
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِى ٱلْـَٔاخِرِينَ
37:119
Sonra gelenler içinde, namlarına şunu bıraktık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:120
سَلَـٰمٌ عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَـٰرُونَ
37:120
Musa ve Harun'a selam olsun. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:121
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ
37:121
Doğrusu biz, iyileri böylece mükafatlandırırız. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:122
إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُؤْمِنِينَ
37:122
Şüphesiz, ikisi de mümin kullarımızdandı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:123
وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
37:123
İlyas da şüphe yok ki, peygamberlerdendi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:124
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِۦٓ أَلَا تَتَّقُونَ
37:124
(İlyas) milletine: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:125
أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ ٱلْخَـٰلِقِينَ
37:125
Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız? demişti. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:126
ٱللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ
37:126
"Sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı?" - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:127
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
37:127
Bunun üzerine İlyas'ı yalanladılar. Onun için onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:128
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ
37:128
Ancak Allah'ın ihlaslı kulları müstesna. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:129
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِى ٱلْـَٔاخِرِينَ
37:129
Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık, - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:130
سَلَـٰمٌ عَلَىٰٓ إِلْ يَاسِينَ
37:130
"İlyas'a selam!" dedik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:131
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ
37:131
Şüphesiz biz, iyileri işte böyle mükafatlandırırız. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:132
إِنَّهُۥ مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُؤْمِنِينَ
37:132
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:133
وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
37:133
Lut da elbette peygamberlerdendi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:134
إِذْ نَجَّيْنَـٰهُ وَأَهْلَهُۥٓ أَجْمَعِينَ
37:134
Hani biz Lut'u ve ailesinin hepsini kurtardık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:135
إِلَّا عَجُوزًا فِى ٱلْغَـٰبِرِينَ
37:135
Ancak geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:136
ثُمَّ دَمَّرْنَا ٱلْـَٔاخَرِينَ
37:136
Sonra diğerlerini yok ettik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:137
وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ
37:137
(Ey insanlar!) Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz: sabahleyin - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:138
وَبِٱلَّيْلِ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
37:138
Ve geceleyin. Hala akıllanmayacak mısınız? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:139
وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
37:139
Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:140
إِذْ أَبَقَ إِلَى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ
37:140
Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:141
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ ٱلْمُدْحَضِينَ
37:141
Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çektiler de kaybedenlerden oldu. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:142
فَٱلْتَقَمَهُ ٱلْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ
37:142
Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:143
فَلَوْلَآ أَنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلْمُسَبِّحِينَ
37:143
Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:144
لَلَبِثَ فِى بَطْنِهِۦٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
37:144
Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:145
۞ فَنَبَذْنَـٰهُ بِٱلْعَرَآءِ وَهُوَ سَقِيمٌ
37:145
Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:146
وَأَنۢبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ
37:146
Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:147
وَأَرْسَلْنَـٰهُ إِلَىٰ مِا۟ئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ
37:147
Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:148
فَـَٔامَنُوا۟ فَمَتَّعْنَـٰهُمْ إِلَىٰ حِينٍ
37:148
Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:149
فَٱسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ ٱلْبَنَاتُ وَلَهُمُ ٱلْبَنُونَ
37:149
Putperestlere sor: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:150
أَمْ خَلَقْنَا ٱلْمَلَـٰٓئِكَةَ إِنَـٰثًا وَهُمْ شَـٰهِدُونَ
37:150
Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yarattık? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:151
أَلَآ إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ
37:151
Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar ki; - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:152
وَلَدَ ٱللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَـٰذِبُونَ
37:152
"Allah doğurdu" diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:153
أَصْطَفَى ٱلْبَنَاتِ عَلَى ٱلْبَنِينَ
37:153
Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:154
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
37:154
Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:155
أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
37:155
Hiç düşünmüyor musunuz? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:156
أَمْ لَكُمْ سُلْطَـٰنٌ مُّبِينٌ
37:156
Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:157
فَأْتُوا۟ بِكِتَـٰبِكُمْ إِن كُنتُمْ صَـٰدِقِينَ
37:157
Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:158
وَجَعَلُوا۟ بَيْنَهُۥ وَبَيْنَ ٱلْجِنَّةِ نَسَبًا ۚ وَلَقَدْ عَلِمَتِ ٱلْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
37:158
Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:159
سُبْحَـٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
37:159
Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:160
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ
37:160
Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesnadır (onlar azap görmeyeceklerdir). - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:161
فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ
37:161
Sizler ve taptığınız şeyler! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:162
مَآ أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَـٰتِنِينَ
37:162
Hiçbiriniz, Allah'a karşı azdırıp saptıramazsınız. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:163
إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ ٱلْجَحِيمِ
37:163
Cehenneme girecek kimseden başkasını. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:164
وَمَا مِنَّآ إِلَّا لَهُۥ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ
37:164
"(Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır." - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:165
وَإِنَّا لَنَحْنُ ٱلصَّآفُّونَ
37:165
" Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz." - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:166
وَإِنَّا لَنَحْنُ ٱلْمُسَبِّحُونَ
37:166
"Ve şüphesiz Allah'ı tesbih ederiz." - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:167
وَإِن كَانُوا۟ لَيَقُولُونَ
37:167
"Putperestler şöyle diyorlardı". - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:168
لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنَ ٱلْأَوَّلِينَ
37:168
"Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı", - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:169
لَكُنَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ
37:169
"Mutlaka Allah'ın ihlaslı kulları olurduk!". - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:170
فَكَفَرُوا۟ بِهِۦ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
37:170
İşte şimdi onu inkar ettiler. Ama ileride bileceklerdir! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:171
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا ٱلْمُرْسَلِينَ
37:171
Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir: - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:172
إِنَّهُمْ لَهُمُ ٱلْمَنصُورُونَ
37:172
Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:173
وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ ٱلْغَـٰلِبُونَ
37:173
Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:174
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ
37:174
Onun için sen bir süreye kadar onlara aldırma. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:175
وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
37:175
Onların halini gör, onlar da görecekler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:176
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
37:176
Azabımızı acele mi istiyorlar? - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:177
فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَآءَ صَبَاحُ ٱلْمُنذَرِينَ
37:177
Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:178
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ
37:178
Sen bir zamana kadar onlara aldırma. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:179
وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
37:179
Onların halini gör, onlar da göreceklerdir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:180
سُبْحَـٰنَ رَبِّكَ رَبِّ ٱلْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ
37:180
Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir. - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:181
وَسَلَـٰمٌ عَلَى ٱلْمُرْسَلِينَ
37:181
Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun! - Diyanet Vakfi (Turkish)
37:182
وَٱلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلْعَـٰلَمِينَ
37:182
Alemlerin Rabbi olan Allah'a da hamd olsun! - Diyanet Vakfi (Turkish)