Selected
Original Text
Diyanet Vakfi
Abdullah Yusuf Ali
Abdul Majid Daryabadi
Abul Ala Maududi
Ahmed Ali
Ahmed Raza Khan
A. J. Arberry
Ali Quli Qarai
Hasan al-Fatih Qaribullah and Ahmad Darwish
Mohammad Habib Shakir
Mohammed Marmaduke William Pickthall
Muhammad Sarwar
Muhammad Taqi-ud-Din al-Hilali and Muhammad Muhsin Khan
Safi-ur-Rahman al-Mubarakpuri
Saheeh International
Talal Itani
Transliteration
Wahiduddin Khan
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful.
68:1
نٓ ۚ وَٱلْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
68:1
Nun. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki, - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:2
مَآ أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
68:2
Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:3
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
68:3
Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükafat vardır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:4
وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ
68:4
Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:5
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ
68:5
(Sen de) göreceksin, onlar da görecekler, - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:6
بِأَييِّكُمُ ٱلْمَفْتُونُ
68:6
Hanginizde delilik olduğunu yakında. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:7
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِۦ وَهُوَ أَعْلَمُ بِٱلْمُهْتَدِينَ
68:7
Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:8
فَلَا تُطِعِ ٱلْمُكَذِّبِينَ
68:8
O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme! - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:9
وَدُّوا۟ لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
68:9
Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:10
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ
68:10
Şunların hiçbirine itaat etme: yemin edip duran, aşağılık, - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:11
هَمَّازٍ مَّشَّآءٍۭ بِنَمِيمٍ
68:11
(Herkesi) kötüleğen, söz götürüp getiren, - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:12
مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ
68:12
Hayra engel olan, mütecaviz ve saldırgan günahkar, - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:13
عُتُلٍّۭ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ
68:13
Kaba ve kötülükle damgalı, - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:14
أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ
68:14
Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış) - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:15
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ءَايَـٰتُنَا قَالَ أَسَـٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ
68:15
Ona ayetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" der. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:16
سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلْخُرْطُومِ
68:16
Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz). - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:17
إِنَّا بَلَوْنَـٰهُمْ كَمَا بَلَوْنَآ أَصْحَـٰبَ ٱلْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا۟ لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
68:17
Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne bela verdiğimiz gibi, onlara da bela verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:18
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
68:18
Onlar istisna da etmiyorlardı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:19
فَطَافَ عَلَيْهَا طَآئِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَآئِمُونَ
68:19
Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir afet (ateş) bahçeyi sarıverdi de, - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:20
فَأَصْبَحَتْ كَٱلصَّرِيمِ
68:20
Bahçe kapkara kesildi. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:21
فَتَنَادَوْا۟ مُصْبِحِينَ
68:21
Sabah olurken birbirlerine seslendiler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:22
أَنِ ٱغْدُوا۟ عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَـٰرِمِينَ
68:22
"Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:23
فَٱنطَلَقُوا۟ وَهُمْ يَتَخَـٰفَتُونَ
68:23
Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:24
أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا ٱلْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ
68:24
"Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:25
وَغَدَوْا۟ عَلَىٰ حَرْدٍ قَـٰدِرِينَ
68:25
(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:26
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوٓا۟ إِنَّا لَضَآلُّونَ
68:26
Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:27
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
68:27
Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız! - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:28
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
68:28
İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:29
قَالُوا۟ سُبْحَـٰنَ رَبِّنَآ إِنَّا كُنَّا ظَـٰلِمِينَ
68:29
Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:30
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَـٰوَمُونَ
68:30
Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:31
قَالُوا۟ يَـٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا طَـٰغِينَ
68:31
(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:32
عَسَىٰ رَبُّنَآ أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَآ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا رَٰغِبُونَ
68:32
Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:33
كَذَٰلِكَ ٱلْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ ٱلْـَٔاخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ
68:33
İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi! - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:34
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّـٰتِ ٱلنَّعِيمِ
68:34
Şu da muhakkak ki, takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:35
أَفَنَجْعَلُ ٱلْمُسْلِمِينَ كَٱلْمُجْرِمِينَ
68:35
Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkarlar gibi tutar mıyız hiç? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:36
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
68:36
Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:37
أَمْ لَكُمْ كِتَـٰبٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ
68:37
Yoksa size ait bir kitap var da, (bu batıl inanışları) onda mı okuyorsunuz? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:38
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ
68:38
Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:39
أَمْ لَكُمْ أَيْمَـٰنٌ عَلَيْنَا بَـٰلِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْقِيَـٰمَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ
68:39
Yoksa, "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:40
سَلْهُمْ أَيُّهُم بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ
68:40
Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:41
أَمْ لَهُمْ شُرَكَآءُ فَلْيَأْتُوا۟ بِشُرَكَآئِهِمْ إِن كَانُوا۟ صَـٰدِقِينَ
68:41
Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını! - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:42
يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ
68:42
O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:43
خَـٰشِعَةً أَبْصَـٰرُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا۟ يُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ وَهُمْ سَـٰلِمُونَ
68:43
Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı). - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:44
فَذَرْنِى وَمَن يُكَذِّبُ بِهَـٰذَا ٱلْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ
68:44
(Resulüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:45
وَأُمْلِى لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِى مَتِينٌ
68:45
Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır! - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:46
أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ
68:46
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:47
أَمْ عِندَهُمُ ٱلْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
68:47
Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar? - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:48
فَٱصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ ٱلْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ
68:48
Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:49
لَّوْلَآ أَن تَدَٰرَكَهُۥ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِۦ لَنُبِذَ بِٱلْعَرَآءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
68:49
Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:50
فَٱجْتَبَـٰهُ رَبُّهُۥ فَجَعَلَهُۥ مِنَ ٱلصَّـٰلِحِينَ
68:50
Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu salihlerden kıldı. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:51
وَإِن يَكَادُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَـٰرِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا۟ ٱلذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُۥ لَمَجْنُونٌ
68:51
O inkar edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hala da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler. - Diyanet Vakfi (Turkish)
68:52
وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَـٰلَمِينَ
68:52
Oysa o (Kur'an), alemler için ancak bir öğüttür. - Diyanet Vakfi (Turkish)